Hav, Wuf, Bau, Bup

Taraf, “Pop-Up” köşesi, 23 Haziran 2013

New York’ta bir tiyatro topluluğunda çalışmaya başladığım günlerde, hepimizin bir masa etrafında toplandığı bir akşam yemeğinde bana dönüp “Söyle bakalım, Türkçede horozlar ne der?” diye sormuş, “ü-ü-rü-üüü der” deyince de gülmekten mahvolmuşlardı. Amerikalılar horozların “kaka-dudıl-duu” dediğini iddia ediyordu, masadaki Alman “ki-ke-ri-ki,” İsveçli de “ku-ke-li-ku.” Japon arkadaşımız rahmetli Kikue de bunların zırva olduğunu, bu hayvanın aslında “kok-ke-kok-ko” diye öttüğünü güzelce örnekleyerek açıklamıştı. Sonradan bu hayvan sesi karşılaştırmalarının yetmiş yedi milletten adamın birarada yaşadığı New York’un tipik parti muhabbetlerinden biri olduğunu öğrendim.

dogHayvan sesleri, malûm, bir anlam taşımıyor; yani, sözlüklerimizde yeri yok. Bu sesleri yalnızca ses olarak taklit ediyoruz ve toplumlar arasındaki yorum farklılıkları öyle boyutlara ulaşıyor ki, “Acaba bunların köpekleri bizimkilerden farklı mı bağırıyor?” sorusu geliyor insanın aklına. Nasıl olabiliyor da “hav hav” dediğine yüzde yüz emin olduğum hayvanın sesi İngilizcede “wuf wuf”, İtalyancada “bau bau”, Katalancada “bup bup” olabiliyor? Dudakları olmayan kuşcağızın cikciklerinde “pip pip” sesini duymak nasıl bir iştir? Eşek anırtısının “a” ve “i” seslerinden oluştuğunda herkes hemfikir, ama biz eşeğin söze “a” ile başladığını düşünüyoruz, diğerlerinin hemen hepsi “i” ile. Üzerinde en uzlaşılan ses galiba kedinin “miyav”ı, en tartışmalı olanı da domuzunki: “oink, nöff, groin, röf, buu, grunz, knor, hrgu” (bu sesin İbranice, Urduca, Türkçe gibi dillerin ilgi alanına girmemesine karşın).

Şimdi ben Hıdır’ın köşesini niye bu hiçbir işe yaramaz (ne siyaset ne de futbolla ilişkisi olmayan demek istiyorum) bilgi ile dolduruyorum? Görecenin egemenliğine, her şeyin öğrenmeye dayandığına ve mutlak doğru diye bir şey olmadığına bir örnek oluşturabileceğini düşündüm de ondan. Hoşgörüye ulaşmanın yolu her zaman için kendinden biraz kuşkulanmaktan geçiyor bence.