İnsanlar İkiye Ayrılır

İnsanlar ikiye ayrılır: İsteğe Bağlı Doğanlar ve Atamayla Doğanlar. Adlarından da anlaşılabileceği gibi, İsteğe Bağlılar kendilerine danışılarak, arzu ettikleri yer ve zamanlarda doğmuş olanlar, Atamalılar da yaratanlar tarafından uygun görülen koşullarda hayata getirilen kişilerdir.

İsteğe Bağlı Doğanlar’ın üyeleri Atamalılar’a oranla temelden daha zeki, daha akıllı ve beceriklidirler. Bunların böyle olmaları nedeniyle yaratanlar kendilerine danışmadan bir şey yapmamaya özen gösterirler, çünkü bu kişiler iradeleri dışı yönlendirilmekten hoşlanmazlar; kendilerini istemedikleri, hoşlanmadıkları durumlarda buldukları zaman yüksek kapasiteleri nedeniyle ciddi sorunlar çıkarırlar. Başlangıçta, henüz öylesine ordan oraya dalgalanıp dolaşan birer ruhken kendilerine sorulur, “sizin doğum yoluyla yeryüzünde hayata gelmenizi arzu ediyoruz, acaba razı olur musunuz?” diye. Bu soruya genellikle “şartlarda anlaşabilirsek neden olmasın?” türünden yanıtlar verirler.

Bu kişiler ruhluk aşamasındayken ilerde hayata gelme olasılığını düşünerek tedbirlerini alacak kadar akıllıdırlar. Atamalılar bir yerlerde tembel tembel uyku çekerken İsteğe Bağlılar göz ucuyla dünyada olup bitenleri ayrıntısıyla izlemiş ve her konuda fikir sahibi olmuşlardır. O nedenle, “sizin Bolivya’nın Titicaca Gölü’ndeki çok sevimli bir adacıkta Aymara soyundan gelme balıkçı bir ailenin oğlu olarak dünyaya gelmenizi düşünüyoruz” gibi bir teklifle karşılaşınca “kesinlikle olmaz, ben Aymaraların zamanında İnkalar karşısında ne tabansızlıklar ettiklerini bilirim” gibi yanıtlar verebilirler. Doğum anı geldiğinde hangi topluma, hangi dine, hangi dile ve ne gibi koşullara doğmak istediklerini bilirler ve hayata geldiklerinde de bilinçli biçimde elde etmiş oldukları bu kimlik ve değerlerden haklı olarak gurur duyarlar. İsteğe Bağlılar’ın rağbet etmediği konumlara da Atamayla Doğanlar, ne olup bittiğini farketmeden, atanırlar. İçine doğdukları koşullara “şans eseri” olarak baktıklarından Atamalılar’ın kimlik ve değerlerinden gurur duymaları söz konusu değildir — ki, kendi çaplarında onlar da haklıdırlar. Bunlar olsa olsa, eğer hallerinden hoşnut iseler, kendilerini yalnızca “şanslı” sayarlar. Yaratanlar, bütünüyle pratik nedenlerden, isteğe bağlı doğma alternatifini atamalı olarak belirledikleri personelden gizli tutarlar. Bunun sonucunda, bir İsteğe Bağlı “ben soyumdan, sopumdan, kanımdan onur duyarım, ona canım feda” gibi bir söz ettiğinde Atamalılar’ın “deli misin, sen bu kimliği isteyerek mi, çalışarak mı edindin, şansına edindiğin bir şey için niçin ölüp öldürüyorsun?” gibi gülünç karşılıklar vermelerinin nedeni de budur.

İlk bakışta İsteğe Bağlılar’ın refah düzeyi yüksek olan ülkelerde varlıklı ailelerin çocukları olarak doğmak isteyecekleri sanılır. Gerçekte, İsteğe Bağlılar açısından refah ve rahat “ruhsuz” ruhların itibar edeceği, önemsiz şeylerdir. Bunlar icin ırklar, soylar, inançlar ve milletlerin milletleşme dönemlerindeki davranışları en üst düzeydeki ölçütleri oluşturur. Kişi başına gelirin 43.000 dolar olduğu Norveç gibi bir ülkede kilometre kareye yalnızca 12 kişi düşmesinin ve nüfus artış hızının % 0,4 olmasının, buna karşılık, kişi başına gelirin 8.000 dolar olduğu Kolombiya’da kilometre kareye 40 kişi düşmesinin ve nüfus artış hızının % 1,5 olmasının, Hindistan’da kişi başına 3.300 dolar civarında olan gelire rağmen kilometre kareye 330 kişi düşmesinin açıklaması işte budur.

Norveç ve benzeri ülkeler İsteğe Bağlılar’a uzunca zamandır cazip gelmemektedir. Gerçekten de İskandinav tarihine bakılırsa aralarında ciddi farklılıklar olmasına ve dipdibe yaşamalarına rağmen Norveç, İsveç ve Danimarka’nın nerdeyse iki yüzyıldır en ufak bir kavgaya girişmemiş oldukları görülür. Norveç’in bağımsızlığını savaş yerine görüşmelerle kazanmış olması ve de özellikle Nazilere yalnızca iki ay göstermelik kabilinden karşı durmuş olması, İsteğe Bağlılar’ın bu ülkeye ve halkına rağbet etmemesine nedendir. Haliyle İskandinav ülkelerindeki nüfusun çoğunluğu kontenjandan atanmış kişilerden oluşur. Buna karşılık, İsteğe Bağlılar’ın Kolombiya gibi ülkelere talebi gittikçe artmaktadır.

Nüfusun büyük çoğunluğunun orada isteyerek doğmuş olduğu ülkelerin halkları doğal olarak ülkelerinin tarihini, değerlerini, bağımsızlığını, birlikteliğini ve onurunu canı pahasına sahiplenir. Gerçekten de milli onur İsteğe Bağlılar arasında en yüce değerdir. Sözgelimi, İskandinav ülkeleri genç kızlarının uygunsuz fotoğraf ve filmlerini dünyaya satarak porno piyasasını başlatan ülkeler olarak bilinirken Kolombiya kendi kalesine gol atıp milli onuru zedeleyen futbolcunun vurup öldürüldüğü ülke olarak bilinir. İşte bu farklılık nedeniyle İskandinav ülkeleri gibi ülkeler gözden düşüp hızla yok olmaya doğru giderken milli duygular ve imanın güçlü olduğu ülkeler hızla büyümektedir.

Halkların mutluluğu açısından bakılınca da Atamalılar’ın çoğunlukta olduğu ülkelerde doğal olarak mutlu yaşamlar sürüldüğü pek söylenemez. Nitekim, psikoterapi ve anti-depresanların en yaygın olduğu ülkeler bunlardır. Buna karşılık, yaşam koşulları nasıl olursa olsun, toprağına ve milletine olan aidiyetini bilinçli olarak, iradesiyle seçmiş kişi de doğal olarak mutludur ve deprasyon gibi sorunları yoktur. Düşünün: doğum sırasında ölme riskinin bin kişide beş olduğu Kanada veya İngiltere yerine, bu riskin binde elli altı olduğu Hindistan’da veya binde yüz olduğu Nijerya’da doğmayı göze alacak kadar isteklisiniz Hintli veya Nijeryalı olmaya… Böyle bir ülkede kazasız belasız doğmuş olmanın mutluluğu bile bir ömür boyu yetebilir insana.