Taraf, “Pop-Up” köşesi, 24 Temmuz 2013
Zamanında bizim tiyatronun bir oyununda orkestrada Harry adında bir klarnetçi çalışmıştı. Siyahîydi. Harry işe hepimiz gibi tişört-blucinle geliyor, gece gösteri bittikten sonra çantasından bir beyaz gömlek çıkarıp giyiyor, onun üstüne kravat, sırtına da ceketimsi bir şey takıp çıkıyordu. “Harry, sen burdan sonra başka bir işe mi gidiyorsun?” diye sormuştum, “hayır, evim sapa bir yerde, metrodan indikten sonra taksiye binmem gerekiyor” demişti.
New York’ta taksi şoförlüğü yeni gelmiş göçmenler için en cazip işlerden biridir: Çok bir para kazandırmaz, zahmetlidir, ama yerleşip düzgün bir iş buluncaya ya da kuruncaya kadar idare etmek için uygundur. Taksi şoförlerinin etnik kökeni şehrin aldığı göç dalgalarına göre sürekli değişir: Bir zamanlar Haitili boldu, sonra Ruslar, Sihler ve Pakistanlılar devraldı, şimdilerde çok sık Ortadoğululara ve Şerpalara rastlıyorum.
Ve bu göçmenler ABD’ye Amerikalı siyahîlerin uzak durulması gereken soyguncular olduğu önyargısıyla gelip yollarına Anglosaksonlardan çok daha acımasız bir ayrımcı tutumla devam ederler. Göçmenler burada çok çalışarak daha iyi bir yaşantı kurma olanağı görürler ve gerçekten de geceli gündüzlü didinip birbirleriyle de yardımlaşarak kısa zamanda orta sınıf düzeyine yerleşirler. Bu süreç boyunca da, sonrasında da mecbur kalmadıkça siyahî Amerikalıyı işe de almazlar, taksilerine de. (Hane başına yıllık gelir ortalaması ülke genelinde 52 bin dolar, Asya kökenlilerde 68 bin, siyahîlerde 32 bin.)
Özetle, bir an için kendinizi Harry’nin yerine koyunuz: Doğup büyümüş olduğunuz ülkede önünüzden yokluktan varlığa doğru dalga dalga göçmen gelip geçiyor ve ülkeye daha dün gelmiş bu insanlara kendinizi kabul ettirebilmek için kravat-gömlek giyiyorsunuz. Bu göçmenler gibi farklı bir diliniz, dininiz, kaynak ülkeniz yok: Doğma büyüme Amerikalısınız. Ama derinizin rengi, saç ve yüz yapınızın çoğunluktakiler gibi olmaması nedeniyle de hiçbir zaman Amerikalı sayılmamışsınız. Atalarınız Afrika’dan gelmiş ama bu saatte ne sizin o kültürlerle bir ilişkiniz kalmış ne de onların sizinle. Yani, bir kenarda develikle kuşluk arasında hapsolmuş oturuyorsunuz. Ben şahsen otuz yıldır bakarım, bunun çıkış kapısının nerede olduğunu ne yazık ki görebilmiş değilim.