New York’un cazibesi

Taraf, “Pop-Up” köşesi, 8 Eylül 2013

New York şehrinin beş bölgesinden yüzölçümü en büyük olanı Queens: 283 kilometrekare. 8,5 milyon toplam nüfusun yaklaşık 2,2 milyonu orada yaşıyor.  Onun ardından Brooklyn geliyor: 183 kilometrekarede 2,5 milyon kişi var. Merkezi oluşturan Manhattan adası beş bölgenin en küçüğü (59 kilometrekarecik) ama üzerinde neredeyse 1,7 milyon insan yaşıyor (bir de yılda 50 milyon kadar gezip görmeye gelen var). Manhattan ABD’nin en yoğun yerleşim merkezi: kilometrekareye düşen kişi sayısı 26 binden fazla. Ve, malûm, dört yanı su olduğu için binalar yana değil, göğü delecek biçimde, yukarı doğru gelişmiş.

photo-1Manhattan adası çok yüksek binaların dikilmesini mümkün kılan güçlü bir kaya. Bunun dışında buradan ne su çıkar, ne petrol, ne gaz, ne de yiyecek. Bunların hepsi dışarıdan gelir. Şimdilerde tabii ki çevreyi kuşatan nehirlerin altı tünel, boru ve kablo, üstü de köprü dolu ama bütün taşımanın su taşıtlarıyla yapıldığı eski dönemlerde bile Manhattan’ın en gözde bölge olması hiç akıl kârı gibi durmuyor.

photo-2Burunlarının dibindeki Brooklyn, Queens, New Jersey dururken niye herkes bu taşıma suyla dönen değirmene heves etmiş? Bir nedeni, korunmalı olması imiş. Sonradan adam sayısı arttıkça hareketlilik ve çeşitlilik de artmış, hareket ve çeşit daha da fazla adam çekmiş, vb. Ama başka bir nedeni de galiba hiç olmayacak bir konumda matrak, çocuksu, komünal bir oyuna katılmanın cazibesi.

photo-3Başka ülkelerden gelenler kadar Amerika’nın diğer bölgelerinden ziyaretçiler de bu şehirde, özellikle de Manhattan’da çoğumuzun ayda üç-dört bin dolar kira ödeyip, genellikle başka biriyle paylaşıp oturduğumuz tek ya da iki oda dairelerin küçüklüğüne, derme çatmalığına, döküntülüğüne apışıp kalırlar (zengin muhitlerinden söz etmiyorum). Altyapı genelde rezalettir: Borular patlar, damlar akar, kaloriferler bozulur. Şehirden yirmi kilometre açılsan aynı paraya ne evler, ne bahçeler tutabilirsin ama onun yerine bu kadar insan üst kattakilerin tepişme sesleri, bitişiktekinin yemek kokusuyla cebelleşmeyi, farelere karşı delikleri tıkayıp böcekleri ilaçlamayı, küçücük odada altına çalışma masasını, üstüne şiltesini koyduğu ahşap platformlar kurmayı ve penceresinin önünde özene bezene bir saksı domates yetiştirmeyi yeğliyor. Ama hasat vakti gelip de domatesleri tattırmak üzere tek göz evde yirmi kişiye bir “domates partisi” vermenin keyfi bambaşka oluyor.