Parantez İçinde: (TBMM Milletvekili Profili)

Bu blogun sürekli okurları kusura bakmasınlar, bu sefer aşağıda şimdiye kadar yayımladığım yazılara hiç benzemeyen, tuhaf bulabilecekleri bir araştırma yazısı var. Başlıkta belirttiğim gibi, bir seferliğine, “parantez içinde” bir iş bu.

Birkaç ay önce Türkiye’den haberler okurken aklıma takıldı, birilerinin şu andaki Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni oluşturan 24üncü dönem milletvekillerinin istatistiksel profilini çıkarmış olup olmadığını merak ettim. Bu hep bir kitle olarak sözü edilen seçilmiş kişilerin bireyler olarak niteliklerini, nereden gelip nereye gittiklerini, ortak yanlarını öğrenmek istedim. İnternette epeyce bir bakındım ama böyle bir araştırma bulamadım. Yalnızca TBMM’nin sitesinde her milletvekili için ayrı bir özgeçmiş sayfası bulunduğunu gördüm – http://www.tbmm.gov.tr/develop/owa/milletvekillerimiz_sd.liste – ve, yalnızca meraktan, bu sayfalardaki bilgileri tarayıp kendim bir veritabanı oluşturmaya karar verdim.

548 milletvekilinin sayfalarını tek tek açıp yazılanları taramak ve bilgileri tablolara girmek kolay iş değil ama meraklandığı zaman üşenmeyen biri olarak boş vakitlerimde uğraşıp birkaç ayda bir veritabanı oluşturdum (uygun bir okulda lisans tezi sayılabilecek kadar bir iş oldu diyebilirim).

Aşağıdaki bilgilerin yüzde yüz doğru olması söz konusu değil. Hatta, yanlışlar yoksa şaşırırım, çünkü ben bir kurum ya da şirket değil, yalnızca bilgisayarının başında oturan meraklı bir bireyim. Ancak, yanlışların yüzde 2-3’ten fazla olmayacağını, bulgularımın genel bir fikir edinilmesi için yeterli olacağını sanıyorum. Örneğin, TBMM sitesindeki bilgilerin yayımlanmasından sonra birkaç milletvekilinin bir çocuğu daha doğmuş, birkaçı boşanmış ya da evlenmiş, parti değiştirmiş olabilir, birkaçının öğrenim dalını yanlış anlamış olabilirim ama olası yanlışların ve değişikliklerin genel tabloya ciddi bir etkisinin olmaması gerekir.

Veri kaynağı olarak kullandığım TBMM sitesindeki özgeçmişlerde kişilerin ana ve baba adları gibi bilmemize ne gerek olduğunu anlayamadığım ya da yabancı dil bilgisi gibi ne anlama geldiği belirsiz (“az düzeyde İngilizce,” “orta düzeyde Arapça”) kalıplaşmış bilgiler de var. Bunlara yer vermedim. Kişilerin orta öğrenimlerini nerede, hangi okulda tamamladıkları, ana ve babalarının ne işle uğraştığı, yüksek lisans ve doktora tez konularının ne olduğu, akademik yayınlarının listesi gibi bilgiler olsaydı kanımca profil oluşturmak açısından çok daha yararlı olurdu.

Bulguları aşağıda yorum yapmadan listeliyorum, isteyen inceleyip kendince bir sonuca ulaşabilir. Ya da herhangi bir sonuca ulaşabilmek için yetersiz de bulabilir, onu da anlarım. Dileğim, bu işleri bilen birilerinin benim bu yaptığımdan esinlenip daha kapsamlı, daha ciddi araştırmalar üretmeleri (örneğin, bu bulguların daha önceki dönemlerle karşılaştırılmasını görmek isterdim.)

BİLİNENLER

(Eylül 2013 verilerine göre)

Toplam milletvekili sayısı: 548

01

BULGULAR

 — YAŞ —

TBMM milletvekillerinin yaş ortalaması (Eylül 2013 itibariyle): 52 yaş.

Ortalama doğum yılı: 1961

En genç milletvekili 29 yaşında (1984 doğumlu).

En yaşlı milletvekili 79 yaşında (1934 doğumlu).

02

— DOĞUM YERİ —

Doğum yerleri il merkezi ve ilçe//belde/köy olarak sınıflandırıldı. Bölgesel farklılaşmaları ve birçok yerin milletvekillerinin doğumlarından sonra statü değiştirdiğini unutmamak gerekir. 548 milletvekilinden doğduğu yerin doğrudan “köy” olduğu belirtilen kişi sayısı 36.

03

— MEDENİ HAL —

04_

Kadın milletvekillerinin ortalama çocuk sayısı: 1,7

Erkek milletvekillerinin ortalama çocuk sayısı: 2,7

— ADLAR —

05

— BIYIK —

Kaynağı oluşturan TBMM sitesindeki özgeçmişlerde milletvekillerinin fotoğrafları da yer aldığından, merak edip veritabanında bir de bıyık tercih eden erkekler için bir sütun açmıştım. Diğer verilerle bıyık arasında ilginç olabilecek bağlantılar gördüğüm için o bulguları da listeliyorum.

Toplam 469 erkek milletvekilinin 225’i (%48) bıyıklı, 244’ü (%52) bıyıksız.

06_

— MESLEKLER —

548 milletvekili arasında doğru saptadıysam 50 kişi üniversite mezunu değil: 35 lise, 7 eğitim enstitüsü, 5 yüksek okul, 1 ortaokul ve 2 ilkokul mezunu var (bunlardan 5 lise, 1 yüksek okul ve 1 ilkokul mezunu kadın).

07_r

— YÜKSEK LİSANS VE DOKTORA DERECELERİ —

Milletvekillerinin 152’si, yani %28’i yüksek lisans ve doktora derecesine sahip.

Yüksek lisanslı milletvekili sayısı 71. Doktoralı milletvekili sayısı 81.

08

09

10_

— BAKANLAR KURULU —

Yukardaki bulgular açısından Bakanlar Kurulu’na baktığımızda görülenler:

Bakanlar kurulu 26 kişiden oluşuyor.

Yaş ortalaması 55 (ortalama doğum yılı 1958). En yaşlı bakan 66, en genç bakan 41 yaşında (Gençlik ve Spor Bakanı). (TBMM genel yaş ortalaması 52, AKP yaş ortalaması 51.)

26 üyenin 25’i erkek, 1’i kadın (Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı).

Bakanların 15’i il merkezi, 11’i ilçe/köy doğumlu. (TBMM genelinde il merkezi doğumlular %44, ilçe/köy %56.)

1 bakan bekar. Geriye kalanların ortalama çocuk sayısı 3 (TBMM ortalaması 2,3; AKP ortalaması 2,6).

25 erkekten 18’inin bıyığı var (%72). (TBMM genelinde %48 bıyıklı, %52 bıyıksız; AKP’de %60 bıyıklı, %40 bıyıksız var).

Meslek dağılımı: 8 mühendis, 6 hukukçu, 3 ekonomist, 3 siyasal bilimci, 1 ilahiyatçı, 1 işletmeci, 1 iletişimci, 1 sosyolog, 1 tıp doktoru, 1 veteriner.

26 bakanın %23’ü (6 kişi) doktora derecesine sahip (2 siyasal, 1 hukuk, 1 inşaat mühendisliği, 1 sosyoloji, 1 iletişim).

Doktora derecelerinin alındığı okullar: Boğaziçi Üniversitesi, Ankara Üniversitesi, ODTÜ (2), İTÜ, Atatürk Üniversitesi.

26 bakanın %31’i (8 kişi) yüksek lisans derecesine sahip (1 iktisat, 1 hukuk, 3 mühendislik, 1 işletme, 1 ilahiyat, 1 siyasal).

Yüksek lisans derecelerinin alındığı okullar: Yurt Dışı (3), İstanbul Üniversitesi (2), Gazi Üniversitesi, Uludağ Üniversitesi, İTÜ.

Biraz da etrafa baksak…

Taraf, “Pop-Up” köşesi, 27 Ekim 2013

Geçenlerde bir sabah metroda ayakta, tanımadıklarla omuz omuza yolculuğumu yaparken çok tuhaf bir incelik ve yumuşaklıkta, tek düze sürüp giden, şırıltı gibi bir kadın sesi başladı. Benim gibi çevremdeki (kulağında kulaklık olmayan) herkes de sesin kaynağını bulmak için bakındı ve gördük ki yan yana oturan orta yaşlarda iki ufak tefek kadından biri elindeki gazeteyi yüksek sesle okuyor, öteki de başını okuyanın omuzuna yatırmış dinliyor. Okuyanın sesinin farklılığı bir yana, o ortamda yüksek sesle okumaya karar vermiş olması da, okuduğunun gazete olması da, sayfada haber ya da ilan, önüne ne gelirse peş peşe okuyor olması da dikkat edilmeyecek gibi değildi. Aklıma dinleyenin gözlerinin görmüyor olabileceği geldi, inceledim, bir farklılık göremedim (yüzü de bana çok ilginç göründü: beyaz kâğıda kaş göz çizilmiş gibi kırışıksız, huzurlu bir yüz).

Yanımda duran ve arada bir birbirine “amma acayip, değil mi?” mimikleri yapan genç çiftin kadın olanı bana gülümseyip böyle durumlarda söylenen en basmakalıp sözü söyledi: “Only in New York!” “İyi de, dikkat ederseniz vagondakilerin yarısı olayın farkında bile değil, çünkü kulaklarına kulaklıklar tıkalı, gözleri de küçük ekranlara sabitlenmiş” dedim. Etrafa bakıp ilk kez fark ediyormuş gibi “ne kadar da haklısın” dediler, içimden bir (Türkçe) “yapmayın ya” çektim.

Teknoloji özürlü değilim (ekmeğimi teknolojiden yiyorum), neredeyse iki yıldır kitap, dergi, gazete, ne varsa tabletten okuyorum ama bu telefon ya da tablet izleyip dinleme işinin insan içine çıkınca yapılmasını benim aklım almıyor. Bir ara denedim, hayatı ıskaladığım duygusuna kapılıp panikledim, hemen vazgeçtim. Sokağa çıkıp kalabalıklara karıştığında rastlayabileceğin binbir ilginç olaya gözlerini kapatıp kulaklarını tıkamak niye? Yollarda, araçlarda, kafelerde, dükkânlarda karşına çıkan her biri ötekinden farklı insan yüzlerini, kılıklarını, davranışlarını incelemek, bu kadar hareketin, sağdan soldan yükselen seslerin birbiriyle örtüşmesini, biri kaybolurken ötekinin belirmesini izlemek varken burnunu ekranına gömüp Candy Crush oynamak niye? Fena halde azınlıkta bir açıdan baktığımın farkındayım ama yine de söylüyorum: Çevremde farkında olarak ya da olmayarak yaşam şölenini sürekli es geçen, kelimenin tam anlamıyla “içine kapanık” bireyler görüyorum ve onların hesabına gerçekten içim burkuluyor.

LGBT oyları lezbiyen adaya gitmedi

Taraf, “Pop-Up” köşesi, 23 Ekim 2013

Halen sürmekte olan New York belediye başkanlığı seçimlerinde oldukça kayda değer bir gelişme oldu:

Birkaç hafta önce partilere kayıtlı seçmenler kendi partilerinden kimin aday olacağını oyladılar. Demokrat Parti adaylarından biri Christine Quinn adında bir kadındı. Quinn uzun zamandır belediye merkezli şehir siyasetinde yer almış, 2006’dan beri belediye başkanından sonraki en güçlü pozisyon sayılan Şehir Konseyi Sözcülüğü’nü yürüten, eşcinsel olduğunu gizlemeyen, bir kadınla nikâhlı bir kadın.

Adaylığını ilan ettiğinde ön plana çıkan Quinn’in eşcinsel kimliği oldu ve kendisi de bunu vurguladı. Eşcinsel nüfusun büyük ve etkili olduğu New York’ta ilk kez bir kadının, hem de eşcinsel bir kadının belediye başkanı seçilmesi çok cazip göründü ve Quinn kamuoyu yoklamalarında hemen birinci sıraya yerleşti.

QueersAgainst C QuinnAncak, bir süre sonra Quinn’in bugüne kadar eşcinseller için birtakım olumlu girişimleri olmasına karşın, temelde kariyerini ön planda tutan, adı yolsuzluklara bulaşmış tipik, statüko yanlısı bir siyasetçi olduğundan söz edilir oldu. Quinn bu suçlamaları kadın ve eşcinsel düşmanlığıyla açıkladıkça taraftarlarını yitirmeye başladı. Ve bir noktada New York LGBT örgütleri kimlik üzerinden siyaset yapılmasını kınadıklarını, Quinn’i de herhangi bir insan olarak değerlendirdiklerini ve bu kişinin yalnızca eşcinsellere değil, bütün azınlıklara hizmet edebilecek iyi bir belediye başkanı olamayacağına karar verdiklerini bildirdiler. Quinn aday belirleme seçimlerinde üçüncü sıraya düştü ve elendi: Eşcinsellerin en yoğun olduğu Chelsea bölgesinde bile en çok oyu toplayan aday olamamış, tek kadın aday olmasına karşın kadınların yalnızca yüzde on altısının oyunu alabilmiş.

Sonuçta, Demokrat Parti’nin adayı Bill de Blasio, Cumhuriyetçi Parti’ninki de Joe Lhota oldu, seçim tarihi de 5 Kasım. Demokrat adayın kazanmaması çok büyük sürpriz olur: Şehir on iki yıldır başkan olan, dünyanın en zengin adamlarından Michael Bloomberg’den ve Wall Street baronlarından epeyce usandı, sanırım de Blasio da bu havaya uygun popülist programlar vadettiği için öne çıktı. Ancak, kim kazanırsa kazansın, LGBT kesiminin Quinn konusundaki tavrı azınlıklar arasında yeni bir dayanışma havası yaratmış görünüyor ve New York’un başı çekmesiyle bu yaklaşımın tüm ülkeye yayılabileceğinden konuşuluyor.

Eylül ayı İstanbul anıları

Taraf, “Pop-Up” köşesi, 6 Ekim 2013
  • İstanbul Bienali’nin yer aldığı mekânlardan biri de Galata Rum İlköğretim Okulu. Harikulâde bir okul binası. Sanırım bu binanın sergi için kullanılabilmesinin bir nedeni de şehirde okula gidecek Rum kalmamış olması. Binada buna dokunan bir sanat yapıtına rastlamadım.
  • Twitter’ın ne ölçüde yaygın olduğunu biliyorum ama sanat yapıtlarına bu derece yansıyabileceği aklıma gelmemişti: Bienal’de artistik nesnelerin üstüne yazılmış, ne manaya geldiği anlaşılmayan “manalı” vecizelerin bolluğuna şaşırdım.
  • Bir elinde üst üste koyduğu Marlboro sigara paketi, çakmak ve cep telefonu taşıyan genç erkeklerden hâlâ var.
  • Metroda genç bir kız kalkıp bana yer vermek istedi, ben de (gülümseyerek) “Çok teşekkür ederim ama lütfen moralimi bozmayın, henüz o kadar yaşlanmadım” dedim, utandı, yüzü kıpkırmızı oldu, geri oturup yere falan bakmaya başladı. Kulağına eğilip “espri yapıyorum yahu” diyeyim dedim ama işin daha da çapraşıklaşacağını düşünüp vazgeçtim, kendi kendime “gördüğün her metroyu New York sanma, dangalak” dedim.
  • Eğitim veren hastanelerdeki doktorların akademik unvan edinmekteki amaçları fiyat tarifesinde yukarılara tırmanmak gibi görünüyor: Hastaya bakan doçentse düz doktordan daha fazla, profesörse doçentten bayağı daha fazla ücret alıyor. Başka kaç ülkede böyle bir düzen vardır bilemiyorum.
  • Türkiyelilerin en sıradan muhabbetlerde bile parmak uçlarını birleştirdikleri sağ ellerini havaya kaldırıp “aslında” ya da “esasen”le başlayan izahî monologlara koyulma huyları aynen devam ediyor. Bir eleştiri karşısında “sanki sen…” çevirmesi de galiba hâlâ en tercih edilen savunma yöntemi.
  • Otomobil fiyatlarının Amerika’nın iki misli, benzinin de belki de dünyanın en pahalı benzini olmasına karşın, nasıl olup da bu kadar çok insanın araba edinip yollara düşebildiği soruma yine doğru düzgün bir yanıt alamadım.