Biraz da etrafa baksak…

Taraf, “Pop-Up” köşesi, 27 Ekim 2013

Geçenlerde bir sabah metroda ayakta, tanımadıklarla omuz omuza yolculuğumu yaparken çok tuhaf bir incelik ve yumuşaklıkta, tek düze sürüp giden, şırıltı gibi bir kadın sesi başladı. Benim gibi çevremdeki (kulağında kulaklık olmayan) herkes de sesin kaynağını bulmak için bakındı ve gördük ki yan yana oturan orta yaşlarda iki ufak tefek kadından biri elindeki gazeteyi yüksek sesle okuyor, öteki de başını okuyanın omuzuna yatırmış dinliyor. Okuyanın sesinin farklılığı bir yana, o ortamda yüksek sesle okumaya karar vermiş olması da, okuduğunun gazete olması da, sayfada haber ya da ilan, önüne ne gelirse peş peşe okuyor olması da dikkat edilmeyecek gibi değildi. Aklıma dinleyenin gözlerinin görmüyor olabileceği geldi, inceledim, bir farklılık göremedim (yüzü de bana çok ilginç göründü: beyaz kâğıda kaş göz çizilmiş gibi kırışıksız, huzurlu bir yüz).

Yanımda duran ve arada bir birbirine “amma acayip, değil mi?” mimikleri yapan genç çiftin kadın olanı bana gülümseyip böyle durumlarda söylenen en basmakalıp sözü söyledi: “Only in New York!” “İyi de, dikkat ederseniz vagondakilerin yarısı olayın farkında bile değil, çünkü kulaklarına kulaklıklar tıkalı, gözleri de küçük ekranlara sabitlenmiş” dedim. Etrafa bakıp ilk kez fark ediyormuş gibi “ne kadar da haklısın” dediler, içimden bir (Türkçe) “yapmayın ya” çektim.

Teknoloji özürlü değilim (ekmeğimi teknolojiden yiyorum), neredeyse iki yıldır kitap, dergi, gazete, ne varsa tabletten okuyorum ama bu telefon ya da tablet izleyip dinleme işinin insan içine çıkınca yapılmasını benim aklım almıyor. Bir ara denedim, hayatı ıskaladığım duygusuna kapılıp panikledim, hemen vazgeçtim. Sokağa çıkıp kalabalıklara karıştığında rastlayabileceğin binbir ilginç olaya gözlerini kapatıp kulaklarını tıkamak niye? Yollarda, araçlarda, kafelerde, dükkânlarda karşına çıkan her biri ötekinden farklı insan yüzlerini, kılıklarını, davranışlarını incelemek, bu kadar hareketin, sağdan soldan yükselen seslerin birbiriyle örtüşmesini, biri kaybolurken ötekinin belirmesini izlemek varken burnunu ekranına gömüp Candy Crush oynamak niye? Fena halde azınlıkta bir açıdan baktığımın farkındayım ama yine de söylüyorum: Çevremde farkında olarak ya da olmayarak yaşam şölenini sürekli es geçen, kelimenin tam anlamıyla “içine kapanık” bireyler görüyorum ve onların hesabına gerçekten içim burkuluyor.