Taraf, “Pop-Up” köşesi, 18 Ağustos 2013
Başka milletler n’apıyor pek bilmiyorum ama New York’u ziyaret eden Türklerin galiba artık genelleyebileceğim bir huyu var: Sanki New York’u İstanbul’la karşılaştırmak ve buranın hiç de öyle söylendiği kadar olmadığını tesbit etmek üzere gelmiş gibi iniyorlar uçaktan. “A bu bizde de var” ya da “bu muymuş?” dillerinden düşmüyor. Karşılaştırmalı turizm yapıyorlar. Bunları ağırlayan, buraya yerleşmiş ve içini sürekli “acaba yanlış mı yaptım memleketi bırakıp buralara gelmekle?” kurdu kemiren kişiler de “ama bak, şunu sizin orda bulamazsın” tribine giriyorlar. Zorlanır gibi olduklarında da “burada sucuk da var pastırma da, isterseniz lâhmacuna bile gidebiliriz” savunması başlıyor. Sanki birinin amacı memlekette kalmış olmasının, ötekininki de çıkmış olmasının isabetliliğini kanıtlamak.
Ben bu konuda epeyce bir vurdumduymaz oldum. Bir durum hariç: Metroya indirdiğimde “bu ne döküntü, pis, gürültülü bir şey, İstanbul’a gelsinler de metro görsünler” lâfını duyunca cinimi kontrol edemiyorum.
Müstakbel New York ziyaretçilerinin bilgisine: Bu şehrin metrosunun yapımına 110 (yüz on) yıl önce başlanmış. Yani, bu kadar tünel, kazma kürekle ve bir yığın adamın kanıyla, canıyla açılmış. Arada bir orası burası restore olur ama ana iskelet hâlâ 1930’lara kadar yapılmış olandır. 468 adet istasyon bulunmaktadır. New York şehri metrosundaki rayları alıp uç uca koyarsanız İstanbul’dan Ankara’ya kadar gider, geri gelir, Edirne doğrultusunda biraz daha devam edebilirsiniz. Toplam ray uzunluğu 1,055 kilometredir. 6,300 adet vagon hafta içi bir günde ortalama 5,4 milyon kişi, yılda 1,7 milyar kişi taşır. Bu nedenlerden de trenler biraz hoplaya zıplaya gider, gürültülüdür, istasyonlar kokar, dikkatli bakarsanız rayların arasında takılan, kendine güveni tam, New Yorklu lağım fareleri de görürsünüz. Yani, olacak o kadar demek istiyorum. Yine de, metro son yirmi yılda o kadar çok tamir ve temizlik gördü ki, eski hâlini bilenlere artık İstanbul metrosu gibi görünüyor.