Taraf, “Pop-Up” köşesi, 27 Mart 2013
Hazreti İsa’nın yeniden hayata dönüp göğe çekildiği pazar gününden (Paskalya) önceki cuma gününde (Good Friday) çarmıhta öldüğüne, kırk gün öncesinde de kendini kırk günlüğüne çölde tek başına dua ve tövbeye adamış olduğuna inanılır. Bu kırk günlük kendini arıtma dönemi (Lent) bir çarşamba günü başlar, adına da İngilizce’de Ash Wednesday (Kül Çarşambası) denir. Bu yıl Paskalya 31 Mart’ta kutlanacak, Ash Wednesday de 13 Şubat idi.
Ash Wednesday inananlar için Paskalya’ya kadar süren bir günahlarına pişmanlık, ölümlülüğünü hatırlama ve perhiz döneminin başlangıcı niteliğinde. Yapılan da genelde daha sık dua etmek, hayır işi yapmak ve cuma günleri et yememekten oluşuyor. Bir de bu kişiler Ash Wednesday sabahı kiliseye gidiyorlar ve törenden sonra papaz parmağını küle batırıp alınlarına bir haç çiziyor. Sonra da alınlarındaki bu işaretle işleri güçleri her neyse onu yapmaya gidiyorlar, gün boyunca da silmiyorlar.
Ash Wednesday kimin dindar olup kimin olmadığının dış görünümle ilan olunduğu tek gün olması açısından bana çok ilginç geliyor. Hıristiyanlarda giysi, takı, saç ve sakal biçimi gibi dindarlık göstergeleri olmadığı için, başka bir din ortamında yetişmiş olanlar bu gün sürpriz üstüne sürpriz yaşayabiliyor. Söz gelimi, çok büyük bir şirketin tepelerindeki biriyle iş görüşmesine gidiyorsunuz, karşınıza alnında kocaman bir kül iziyle, son derece şık ve ciddi bir hanım oturuyor. Yolda yürüyen mini etekli kızın, birine ceza kesmekte olan polisin, lokantadaki garsonun, çocuğunuzun öğretmeninin, içki dükkânındaki tezgâhtarın, televizyondaki spikerin, doktorunuzun alnının ortasında bu işareti görünce ister istemez aklınıza “aa, demek o da…” gelmemesi olanaksız. Ama onun ardından da “neden olmasın?” geliyor ve buna zihninizin boş yere dilim dilim kalıplara ayrılmış olduğu dışında verilebilecek mantıklı bir yanıt olmuyor.