Flaş! Öyle bir yazı yazdım ki…

1

Özgecan Aslan cinayeti sırasında annemi görmek için İstanbul’daydım (bir süre sonra unutanlar olabilir: 11 Şubat 2015’te, Tarsus’ta, bir minibüscünün tecavüz etmek için kaçırıp öldürdüğü genç kızdan söz ediyorum). Doksan yıllık hayatının ellisini Tarsus’ta geçirmiş olan annem “Tarsus’ta bir olay olmuş, nedir?” diye sordu, anlattım, “cesedi Alman Mezarlığı’nın oraya atmışlar” dedim, “hep de ya Alman Mezarlığı’nın oralara atarlar ya Karabucak Ormanı’na” dedi.

hurriyet_milliyet_13 subat 15Yani, maalesef, pek öyle yeni türden bir olay söz konusu değil. Yeni olan, internet. İnternet, Tarsus’taki minibüs şoförünün DNA diye bir şeyin varlığını öğrenip cesedin ellerini kesmeyi akıl etmesine olduğu kadar, eskiden kimsenin ruhunun duymadığı cinayetleri artık duymayanın kalmamasına da neden oluyor.

Türkiye dışında oturan, Türkiye’den çıkma herkes gibi ben de haberleri Türkiye gazetelerinin internet sitelerinden izliyorum. Artık ülkedeki milyonlarca kişinin de kağıt gazete almak yerine bunu yaptığı biliniyor. Özgecan cinayetinin haber edildiği 13 Şubat 2015 günü de gazeteleri taradım ve en popülerlerinden ikisinin internet açılış sayfalarından ekran görüntüleri fotoğrafladım (bkz. Figür 1 ve 2). (Yazıdaki figürleri büyütmek için üstlerine tıklayabilirsiniz.)

2

Bir gazete sayfasındaki birimlerin arasındaki boşluklar ya da çizgiler “farklı haber” anlamına geliyor. Bu sınırlar farklı kişilerin ilgi alanına giren farklı konularda haberi, yazıyı, fotoğrafı yan yana koyabilmeye, o yoldan da çeşiti, dolayısıyla da okuyucu sayısını ve satışı arttırmaya olanak sağlıyor.

Türkiye gazetelerinin öteden beri, örneğine başka yerlerde pek rastlanmayan biçimde “zengin” bir sayfa ve renk düzeninde basıldığını biliyoruz (bkz. Figür 3). Ancak, kağıt gazetede çok sayıda sayfa olduğu için, sayfalar arasında bir işbölümü oluşuyor, iç sayfalardaki her şeyi birinci sayfada duyurmaya gerek kalmıyor – çünkü okuyan sayfa çevire çevire okuyor.

Figür 3: Posta (kağıt baskı), 15 Mart 2015

Figür 3: Posta (kağıt baskı), 15 Mart 2015

Buna karşılık, bir gazetenin internet sitesinde çevrilecek sayfa yok, her haber ve yazı için açılış sayfasına bir “tüyo” konması gerekiyor. Sonuçta, kağıt gazetenin üçüncü sayfasında görmeye alıştığımız cinayet haberi de, orta sayfadaki romatizma haberi de, spor sayfalarındaki futbol haberleri de, arka sayfadaki bikinili kadın da açılış sayfasında en azından küçük bir fotoğraf ve kısa bir başlıkla yan yana geliveriyor. Birimlerin arasındaki boşluk ve çizgiler açılış sayfasına ne istenirse onun koyulabilmesi, okurların bunların arasında ilişki, çelişki ya da uygunsuzluk aramaması için bir araç olarak kullanılıyor.

İnternet sitelerinin kağıt gazeteden ikinci önemli farkı da yalnızca reklamdan gelir elde edebilmesi, reklamın da gazeteye bakan göz sayısına göre bulunup fiyatlandırılması. O nedenden, siteler bütünüyle “tık”a bağımlı hale geldi. Özellikle “geniş spektrumlu” olmaya çalışan gazete sitelerinin açılış sayfalarındaki her birimin asli görevi okuyucunun parmağına o tık hareketini yaptırmak.

Tık oltalarına takılan yem de yüz kızartacak ölçüde ucuz cinsinden: Açılış sayfaları üçüncü sınıf bir lunaparktaki korku tüneli çığırtkanının dilini konuşuyor: “Bu tünelde inanılmaz olmayana, korkutmayana, dehşete düşürmeyene, bomba olmayana, sarsmayana, şok etmeyene yer yok, al biletini (tık), gir içeri.” Ve başlıkların bir bağlaçla ya da üç noktayla bitmesi artık sıradanlaştı: “Öyle bir şey yaptı ki…”

Özetle, gazetelerin internet sitelerinin çoğu en çok ne satılıyorsa onu satıyor, en çok nasıl satılıyorsa öyle satıyor ve gördüğüm kadarıyla öncelikli hedefleri tık toplayabilmek.

3

Buraya kadar yazdıklarım “malûmun ilâmı” oldu, herkes tarafından bilinen şeyleri söyledim. Varmak istediğim konu şu:

Figür 4: Gazete Vatan, 22 Mart 2015

Figür 4: Gazete Vatan, 22 Mart 2015

Sözünü ettiğim sınır tanımaz çeşitlilik ve sansasyonel “ton,” bütün içerikleri aynı düzeye indirgiyor. Yalnızca bilgilendirmeye yönelik sıradan habere ya hiç yer verilmiyor ya da bir şekilde “şok” kostümü giydirilerek veriliyor. Meydan okumayan, tehdit ve hakaret içermeyen, lafı gediğine koymayan, “sert tepki” vermeyen, en azından birilerinden şikayetlenmeyen bir demece, herhangi bir konudaki “teknik” bir yazıya bile rastlamak artık pek mümkün değil (bkz. Figür 4).

hurriyet_13 Mar 15

Figür 5: Hürriyet, 13 Mart 2015

Örneğin, gençten bir kadının 80 erkekle beraber olmuş, hattâ İstanbul’a da uğramış olduğu haberine bakalım (bkz. Figür 5). Bunun yabancı kadınların alayının orospu olduğu fikrini pekiştirmesi, turist kadına musallat olunmasını meşrulaştırması gibi etkilerini bir yana bırakalım. Kanımca çok daha vahimi, bu “haber”in altındaki (basın çalışanlarınca kısaca “göt” olarak anılan) kıçı açık kadın fotoğrafı çevresine dizilmiş fotoğraflı kriptik başlıklar. Tabanca, tabut, türbe, saldırı ve seks yumağının ortasına Berkin Elvan’ın fotoğrafını yerleştirmekte de bir sakınca görülmemiş.

Örneğin, Muğla‘da çocuk tutuklulara işkence ve tecavüz haberinin korkunçluğuyla bir kadının iç çamaşırı giymemiş olmasının şaşırtıcılığı yan yana geliveriyor (bkz. Figür 6).

sozcu 27 Subat 15

Figür 6: Sözcü, 27 Şubat 2015

Örneğin, otobüste bir genç kızın göğüslerini mıncıklayan adam fotoğraflarının iki sıra altında göğüsleri yarıya kadar açık, çok genç bir kızın fotoğrafı yer alabiliyor (bkz. Figür 7).

hurriyet 27 subat 15

Figür 7: Hürriyet, 27 Şubat 2015

Bu fütursuz kolajların insani değerlere karşı bilinçaltı düzeyinde işleyen muazzam bir yabancılaşma yarattığını, kişinin toplum algısıyla top gibi oynadığını kestirmek için alim olmak gerekmiyor. Bu yabancılaştırmanın bir adım ötesi de gerçek anlamında ahlaksızlaştırmadır. “Gerçek anlamında” diyorum, çünkü, sözgelişi, “ahlaka aykırı” dendiğinde akla ilk gelen pornografi gayet dürüstçe çalışan bir endüstridir: Adam internette porno sitesi kurmuşsa, porno ne ise onu gösteriyor, “cinsellik eğitimi veriyorum,” “aşkı anlatıyorum” gibi sahteliklerin arkasına saklanmıyor, ikiyüzlülük yapmıyor.

4

Yalnızca söz konusu gazete sitelerine bakarak ardında nasıl bir toplum olduğunu kestirmeye çalışan biri, bunların kavga boyutu olmayan hiçbir şeye ilgi duymayan, cinsel açlığı tavan yapmış, değerleri çorba olmuş, karşılaştırma ve muhakeme yeteneği çok az gelişmiş kişilerden oluşan bir şiddet toplumunun yansımaları olduğu sonucuna varacaktır. Bu doğru mudur?

Bu siteleri yapıp satan kişilerin bu soruya “doğrudur” yanıtını vermesini beklerim. “Okur en çok neye tıklıyorsa onu koyuyorum” diyecek, suçu okur çoğunluğunun entellektüel yetersizliğine, eğitimsizliğine falan yıkacak, gazetenin toplumdaki eğilimlere göre biçimlenen ve (en önemlisi) kâr amacı güden bir yapılanma olduğunu söyleyecektir. Bu, kapitalin başıboş kaldığı toplumlarda iş adamlarından (businessmen) sık duyduğumuz masumiyet mantığıdır: “Benim işim alıp satmak, talep tespit ettiğim sürece şeker de alır satarım, tencere de, kadın da, uyuşturucu da, silah da. Bundan rahatsız olanlar benimle değil, talep sahipleriyle uğraşsın.” Yani, “sömürgen neşriyat” arzından ekmek yiyen adam doğal olarak talebin biçimlenmesindeki rolünü kabullenmeyecektir (toplumun kendini tanımlamasında en etkili konumdaki medya alanında iş yapıyor olsa bile).

Bu soruma “doğru değil” diyecek, kendinin, çevresinin yaşantısına bakıp gazetelerin yansıttığı gibi bütünüyle sado-mazoşist bir toplumda yaşamadığını söyleyecek çok sayıda duyarlı, sağduyulu kişinin olduğunu sanıyorum. Ancak, (bu yazıyı yazmak istememin temel nedeni) bu kişilerin mevcut sistemde tüketiciler olarak “kral” olduklarını, ciddi bir güç oluşturduklarını, ama kendilerine de birtakım sorumluluklar düştüğünü farketmeleri gerekir. Sözünü ettiğim “halk ne verilirse onu ister, ne isterse o verilir” kısır döngüsünün kırılması yasa ve yasaklarla olamaz, ancak tüketicinin itirazı ve baskısıyla olur. Anormali umursamamanın kanıksamaya, kanıksamanın da anormalin giderek normal sayılmasına neden olduğu, onun ucunun da bir noktada herkese dokunduğu binlerce yıldır, binlerce kez kanıtlanmış bir gerçek.

Ve de sesini duyurmanın son derece zahmetsiz olduğu bir alandan söz ediyorum: İnternet iki yönlü çalışan bir iletişim ortamı, karşı taraf senin ekranına ne kadar kolay gelip yerleşebiliyorsa, sen de ona o kadar kolay erişebiliyorsun. Doğrudan karşılık alamazsan da sesini dolaylı duyurabileceğin sosyal medyan, forumların, arkadaş grupların var. Yani, sokağa çıkıp gazlanman, coplanman, “elini taşın altına koyman” gerekmiyor, oturduğun yerden parmaklarını birazcık oynatman yeterli.

Özetle, tecavüz etmek için saldırılıp hunharca öldürülen bir kızın haberinin etrafına “dudak uçuklatan yatak odası fantezileri,” “ilk penis küçültme ameliyatı,” ünlü bir oyuncunun aldığı “memelerini kesip…” tehdidi gibisinden haber ve fotoğraflar dizen bir gazete sitesinin anında elektronik posta yağmuruna tutulması, boykot edilmesi, sosyal medyada rezil edilmesi gerekir diye düşünüyorum. Ya da böyle konularda her zamanki gibi parmağımızı bile oynatmamaya devam edebiliriz.