Eylül ayı İstanbul anıları

Taraf, “Pop-Up” köşesi, 6 Ekim 2013
  • İstanbul Bienali’nin yer aldığı mekânlardan biri de Galata Rum İlköğretim Okulu. Harikulâde bir okul binası. Sanırım bu binanın sergi için kullanılabilmesinin bir nedeni de şehirde okula gidecek Rum kalmamış olması. Binada buna dokunan bir sanat yapıtına rastlamadım.
  • Twitter’ın ne ölçüde yaygın olduğunu biliyorum ama sanat yapıtlarına bu derece yansıyabileceği aklıma gelmemişti: Bienal’de artistik nesnelerin üstüne yazılmış, ne manaya geldiği anlaşılmayan “manalı” vecizelerin bolluğuna şaşırdım.
  • Bir elinde üst üste koyduğu Marlboro sigara paketi, çakmak ve cep telefonu taşıyan genç erkeklerden hâlâ var.
  • Metroda genç bir kız kalkıp bana yer vermek istedi, ben de (gülümseyerek) “Çok teşekkür ederim ama lütfen moralimi bozmayın, henüz o kadar yaşlanmadım” dedim, utandı, yüzü kıpkırmızı oldu, geri oturup yere falan bakmaya başladı. Kulağına eğilip “espri yapıyorum yahu” diyeyim dedim ama işin daha da çapraşıklaşacağını düşünüp vazgeçtim, kendi kendime “gördüğün her metroyu New York sanma, dangalak” dedim.
  • Eğitim veren hastanelerdeki doktorların akademik unvan edinmekteki amaçları fiyat tarifesinde yukarılara tırmanmak gibi görünüyor: Hastaya bakan doçentse düz doktordan daha fazla, profesörse doçentten bayağı daha fazla ücret alıyor. Başka kaç ülkede böyle bir düzen vardır bilemiyorum.
  • Türkiyelilerin en sıradan muhabbetlerde bile parmak uçlarını birleştirdikleri sağ ellerini havaya kaldırıp “aslında” ya da “esasen”le başlayan izahî monologlara koyulma huyları aynen devam ediyor. Bir eleştiri karşısında “sanki sen…” çevirmesi de galiba hâlâ en tercih edilen savunma yöntemi.
  • Otomobil fiyatlarının Amerika’nın iki misli, benzinin de belki de dünyanın en pahalı benzini olmasına karşın, nasıl olup da bu kadar çok insanın araba edinip yollara düşebildiği soruma yine doğru düzgün bir yanıt alamadım.

Yorum bırakın